Yağlama Yağları Genel Bakış (overview)

Yağlayıcı maddeler tekerleğin keşfinden beri kullanılmaktadır. Çok eskilerde hayvansal veya bitkisel kaynaklardan çıkarılan yağlar kullanıldı; hampetrolün keşfiyle bunların yerini petrol kökenli karışımlar aldı. Hampetrolün yağlatıcı olarak kullanılması 1860’lara kadar uzanır. Ancak içerdiği çok sayıda ve çok değişik özelliklerdeki bileşikler, safsızlıklar ve kirlilikler nedeniyle hampetrol iyi bir yağlayıcı değildi. Zamanla yapılan araştırmalar ve teknolojik gelişmelerle hampetrolden uygun özelliklerdeki bileşenler çekilerek istenilen özellikleri karşılayan çeşitli baz yağ stokları üretildi.

Baz yağ teknolojisi pek çok evre geçirmiştir. İlk kullanılan yağlayıcılar hayvansal yağlardır; tarihi yazıtlarda Milattan Önce 1400’lerde tekerleklerin akslarına sığır ve koyun (donyağı) yağları sürüldüğü belirtilir. M.S. 1500’lere gelindiğinde fazla bir gelişme olmadığı, balina yağlarının da yağlamada kullanılmaya başlandığının görüyoruz. 1852 Yılında hampetrol kullanılmaya başlanmışsa da rafine olmamış haliyle hayvansal yağlar kadar iyi yağlayıcı olamamıştır.

Petrol rafinasyonuyla başlayan baz yağ endüstrisi araç ve ekipman üreticilerinin talepleri de gözönüne alınarak çeşitli aşamalar geçirdi; gelişen otomobil sanayiinin ihtiyacını karşılamak için her aşamada daha kaliteli yağ elde edilmesine yönelik teknolojiler üretildi.

İlk aşamada hampetrolün distilasyonuyla kaynama aralıkları dar fraksiyonlar çekilerek farklı viskozitelerde baz yağlar elde edildi. 1923 yılına gelindiğinde SAE (Society of Automotive Engineers) baz yağları hafif, orta ve ağır baz yağlar olarak üç grup altında topladı ve standartlaştırdı. Bu aşamada üretilen motor yağları katkı maddeleri içermediğinden 1000-1500 km kadar kullanılabildi özelliklerdeydi ve bu sürelerin sonunda değiştirilmeleri gerekiyordu.

1920’de yağlama yağı üreticilerinin çoğu ‘saflaştırma’ proseslerine başladılar. İlk popüler prosesler (~1920) kil treating, asit treating ve sülfür dioksit treating prosesleridir. 1930 Yılında solvent rafinasyon proseslerinin geliştirilmesiyle baz yağların performansı yükseltildi (Grup I yağları).

1947 Yılında SAE ve API (American Petroleum Institude), motor yağlarını kullanım koşullarını dikkate alarak ‘regüler, premium ve ağır iş motor yağları’ olarak üç sınıfa ayırdı; dolayısıyla şartname özellikleri kazandırılmak için üretilen baz yağlar çeşitli katkı maddeleriyle harmanlanmaya başlandı. 1950 Yılında polimerik katkı maddesi içeren çok dereceli (multigrade) yağlar çıkarıldı; bunlar sıcak ve soğuk koşullarda gerekli yağlama fonksiyonlarını yapabilen yüksek viskozite indeksli ürünlerdi. Bunu takiben yağ endüstrisi katkı maddeleri üzerindeki çalışmalara da ağırlık verdiler.

Solvent rafinasyon prosesini takiben hidrotreating (1960), hidrokraking (1969), katalitik devaksing ve vaks hidroizomerizasyon (1970) gibi lube oil rafinasyon proseslerinin geliştirilmesi ve uygulanmasıyla bileşimleri kontrol edilebilen yüksek kaliteli modern baz yağlar üretilmeye başlandı; buna paralel olarak 1947’deki SAE sınıflandırma sistemi de revize edildi. Daha yüksek saflık, daha yüksek viskozite indeksi, düşük uçuculuk ve uzun dayanıklılık süresini hedefleyen baz yağ (petrol ve sentetik esaslı) teknolojileri üzerindeki çalışmalar devam etti. Bu gelişmelerden sonra API baz yağları bileşimlerine göre sınıflandırdı (1993).


Solvent rafinasyon işleminin amacı üretilecek yağın viskozite indeksini (VI), oksidasyona dayanıklılığını artırmak, karbonlaşma ve tortu oluşumunu azaltmak, rengini düzeltmektir.
Yağlama yağı hammaddelerinden aromatiklerin uzaklaştırılmasında kullanılan önemli solventler arasında furfural, fenol ve N-metil-2-pirolidon (NMP) sayılabilir. Bunların herbiriyle yapılan rafinasyon prosesi birbirinden farklıdır.


Sentetik yağlar üzerindeki çalışmaların 1877’de C. Friedler ve J.M. Crafts tarafından ilk sentetik hidrokarbonların üretimiyle başladığı söylenebilir. Bun takiben çeşitli araştırmalar yapılmıştır: Olefinlerin polimerizasyonuyla sentetik yağ üretimi (1929), PAO (polialfaolefin) sentezi (1937), Fischer-Tropsch prosesiyle sentetik yağ üretimi (1939), PAG (polialkilen glikol) motor yağı üretimi (1946), Uçak türbin yağı üretimi (1962), Sentetik gres üretimi (1965), Süper sentetik yağların üretimi (1966).

Sentetik motor yağları ilk üretim yılları itibariyle SAE 5W-20 (1974); SAE 5W-30 ve 15W-50 (1980); SAE 5W-50 (1982); SAE 10W-50 (1984); sentetik yağlı gres NLGI No.2 GC-LB (1990), ve SAE 75W-90 (1990); 1992-1993 arasında SAE 10W-30, 20W-50, 5W-40 ve 0W-60 motor yağları olarak sıralanabilir.

1999 Yılında Grup III baz yağları ‘Sentetik Yağlar’ adını aldı, 2000’de Sentetik Blend Motor Oil, 2002’de Süper Sentetik Motor Oil, 2003’de SAE 0W-30 Yarış Arabaları Sentetik Motor Yağı, 2005’de 15000 mil dayanıklı Sentetik Motor Yağları pazarlanmaya başlandı.

Petrol bazlı yağ (lube) stokları halen kullanılmakta olan yağların %99 gibi çok büyük bir kısmını oluşturur. Kalan ~%1 kadar kısım ise yüksek performanslı özel sentetik esaslı ürünlerdir. Yağlama yağları katkı maddeleri endüstrinin gelişmesiyle gerek petrol bazlı ve gerekse sentetik bazlı stoklardan çeşitli amaçlara uygun performanslarda yağ harmanları hazırlanabilmektedir.

Petrol bazlı yağlardan üretilen yağlama yağlarına “madeni yağlar”, sentetik bazlı akışkanlardan üretilenlere de “sentetik yağlama yağları” denir; özel bazı uygulamalarda bitkisel yağlar da kullanılabilir. Sentetik yağlayıcılar, özellikleri ve dayanıklılıkları fevkalade olan “süper yağlayıcı”lardır; daha pahalı olmasına karşın, uzun vadedeki getirileri dikkate alındığında ekonomiktirler.



GERİ (hampetrolden petrokimyasallara)