Supramoleküler Kimya (supramolecular chemistry)

Supramoleküler kimya, Jean-Marie Lehn’in tanımına göre, supramoleküler yapıların incelenmesine odaklanan bir kimya dalıdır; moleküler montajlar ve moleküller arası bağlar kimyasıdır. (Supramoleküler yapı, iki veya daha fazla molekülün moleküllerarası etkileşimlerle kararlı hale getirildiği montajlardır.)

Geleneksel kimya kovalent atomik bağlara dayanır. Nanoteknolojide kullanılan karmaşık nanosistemlerin ve moleküler cihazların sentezi, kovalent kimya özelliklerinden daha fazlasını gerektirir, çünkü bu sistemler birkaç bin atom içerebilir. Moleküller arası etkileşimler burada ortaya çıkar: bireysel moleküllerin, supramoleküler yapılar denilen kompleks montajlar haline gelmesine yardımcı olabilir.

Suramoleküler yapıların en basit örneği bir konak-konuk (host-guest) kompleksidir. Konak (reseptör), genellikle merkezinde bir boşluk bulunan büyük bir organik molekül, konuk ise basit bir molekül veya iyondur. Örneğin, farklı boyutlardaki halkalı poliesterler (crown eterler), alkali metal iyonları tarafından kuvvetle bağlanır (Şekil-1).

Supramoleküler yapıların temel özellikleri:

1. Konak (host) birden fazla bağlanma sitesine sahiptir. Crown eterlerle bu rol yalnız elektron çifti olan oksijen atomları tarafından oynanır.

2. Tamamlayıcılık: Konak ve konuğun geometrik yapısı ve elektronik özellikleri karşılıklı olarak tamamlayıcıdır. Crown eterler durumunda bu, boşluk çapının iyon yarıçapıyla eşleşmesi sonucudur. Tamamlayıcılık, konak’ın yalnızca belli bir yapının konuklarının seçici olarak bağlanmasını sağlar. Supramoleküler kimyada bu fenomene moleküler tanıma (kovalent olmayan bağlarla iki veya daha fazla molekül arasındaki spesifik etkileşim) denir (Şekil-2).

3. Tamamlayıcı konak ve konuk arasında çok sayıda bağ içeren kompleksler, yüksek yapısal bir organizasyona sahiptir.

Supramoleküler yapılar doğada çok yaygındır. Canlı organizmalardaki tüm reaksiyonlar, enzimler, protein katalizörleri doğal olarak meydana gelir. Enzimler mükemmel konak moleküllerdir. Her enzimin aktif bölgeleri, sadece kendisine uygun boyut ve enerjideki maddeyi (substrat) kabul edecek şekilde düzenlenmiştir, enzim ve diğer substratlar arasında reaksiyon gerçekleşmez.

Biyokimyasal supramoleküler yapılara diğer bir örnek bir DNA molekülüdür; iki polinükleotid zincir, çok sayıda hidrojen bağlarıyla birbirlerini tamamlar. Her zincir, diğer zincir için aynı anda, hem konak ve hem de konuktur.

Supramoleküler yapıları oluşturan kovalent olmayan (non-kovalent) etkileşimlerin başlıca türleri iyon, iyon-dipol, van der Waals, hidrofobik etkileşimler ve hidrojen bağlarıdır. Tüm non-kovalent etkileşimler, kovalent bağlardan daha zayıftır; enerjileri nadiren 100 kJ/mol’e ulaşır, fakat konak-konuk arasındaki çok sayıdaki bağ supramoleküler montajın kararlı olmasını sağlar. Non-kovalent etkileşimler bireysel bazda zayıftır fakat toplu haldeyken güçlüdür.

Supramoleküler montaj rastgele meydana gelir. Bu fenomene self-montaj denir; küçük moleküler bileşenlerin kendiliğinden birbirleriyle birleşip çok daha büyük ve daha kompleks supramoleküler montajların oluştuğu bir prosestir. Self-montaj sistemin entropisini düşürür, ΔS < 0, böylece prosesin kendiliğinden oluşmasını sağlar; yani, Gibbs enerjisi negatiftir:

ΔG = ΔH - TΔS < 0
ΔH < 0       |ΔH| > |TΔS|

Diğer bir deyişle, self-montajda büyük miktarda ısı açığa çıkar. Self-montajı destekleyen temel itici güç, kimyasal sistemlerin yeni kimyasal bağlar oluşturarak Gibbs enerjisini düşürme eğilimidir; entalpi etkisi burada entropiye hakimdir. Supramoleküler bileşiklerin ana sınıfları, kavitanlar, kriptanlar, kaliksarenler, konak-konuk kompleksleri, rotaksanlar, katenanlar ve klatratlardır. Miseller, lipozomlar ve sıvı kristaller de supramoleküler yapılar olarak tanımlanabilir.

Supramoleküler kimya yöntemleri, kimyasal analiz, tıp, kataliz ve fotokimyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Supramoleküler yapılar çok sayıda modern teknolojinin temelini oluşturmaktadır; biyolojik aktif maddelerin ekstraksiyonu, foto-ve kemosensörlerin oluşturulması, moleküler elektronik cihazlar, nanokatalizörlerin geliştirilmesi, doğrusal olmayan optik materyallerin sentezi ve kompleks biyolojik prseslerin simülasyonu (Biyomimetikler) gibi.



Şekil-1: Crown eter ve alkali metal iyonlarından oluşan ‘konak-konuk’ kompleksler



Şekil-2: Hidrojen bağlarını kullanarak moleküler tanıma