Nanopartiküller Canlı Organizmalarla Etkileşir mi? (do nanoparticles ınteract with living organisms?)


Nanopartiküller, bazı biyolojik moleküller ile aynı boyutlara sahip olabilir ve bunlarla etkileşime girebilir. İnsanlarda ve diğer canlı organizmalarda, vücudun içinde hareket edebilir, kan ve karaciğer veya kalp gibi organlara ulaşabilir ve ayrıca hücre zarlarını geçebilir. Çözünmeyen nanopartiküller daha uzun bir süre için vücutta kalabildiğinden, daha büyük bir sağlık sorunudur.

Yaşamın hiyerarşik self organizasyonu, yaklaşık 1 nm büyüklüğündeki tek moleküllerden, büyük hayvanlara ve bitkilere (~ 10 m) ve bir türün çok büyük organize yapılarına (~ 100 m) kadar uzanır. Nanopartiküller, proteinler ve nükleik asitler gibi bazı biyolojik moleküllerle aynı boyutlarda olabilir.

Bu biyomoleküllerin çoğu, yan gruplar, H-köprüler ve tuz köprüler arasındaki yardımcı ve zayıf etkileşimlerle katlanmış ve şekillendirilmiş uzun makromoleküler zincirlerden oluşur. Burada, kolloidal altın gibi fonksiyonalize nanopartiküller, karmaşık katlanmış yapılara girebilir.

Canlı Sistemlerde Nanopartiküller – Yüzey, Boyut, Şekil, Yüzey ve Bulk (Kütle) Bileşimin Etkileri

Tüm nanopartiküller, vücudun dokuları ve sıvılarıyla karşılaştıklarında onların bazı makromolekül yüzeylerinde hemen adsorbe olur. Bu adsorpsiyon prosesinin spesifik özellikleri, yüzey kimyası ve yüzey enerjisi de dahil olmak üzere partiküllerin yüzey karakteristiğine bağlıdır ve yüzeylerin modifikasyonu veya fonksiyonel hale getirilmesiyle düzenlenebilir. Bu şekilde, bir nanopartikülün afinitesi, örneğin, belirli bir proteine uyacak şekilde yönlendirilebilir.

Nanopartiküllerin çok küçük boyutları, yüzeydeki (kütle ile ilgili) spesifik yüzey alanını arttırır, bu da küçük miktarlardaki nanopartiküllerin bile reaksiyonların gerçekleşebileceği büyük bir yüzey alanına sahip olduğu anlamına gelir.

Bir organizmanın kimyasal veya biyolojik bileşenleri ile bir reaksiyonu toksik bir tepkiye yol açıyorsa, bu durum nanopartiküller yönünden yorumlanabilir; doğal toksisitenin artmasının nedeni, daha küçük partiküllerin genellikle aynı malzemenin daha büyük partiküllerdem biyolojik olarak daha aktif ve toksik olmasıdır.

Artan yüzey alanı-kütle oranı, nanopartiküllerin kütle başına potansiyel olarak daha büyük partiküllere göre daha zehirli olabileceği anlamına gelir (bulk malzemeden ve süspansiyonlar), yani doz-cevap ilişkisinin nanopartiküller için, aynı malzemenin daha büyük muadillerinden farklı olacağı anlamına gelir.

Kemirgenler üzerinde yapılan inhalasyon çalışmalarında, titanyum dioksitin ultra ince partiküllerinin, aynı miktarda madde için daha büyük ince partiküllere kıyasla kemirgenlerde daha büyük akciğer hasarına neden olduğunu bulunmuştur. Ancak, dozun kütle yerine yüzey alanı olarak hesaplanması durumunda, ultra ince ve ince partiküllerin aynı sonucu verdiği ortaya çıkmıştır.

Bu durum yüzey alanının, aynı kimyasal bileşimdeki fakat farklı boyutlardaki nanopartiküllerin karşılaştırılmasında, konsantrasyonu değil toksisiteyi esas almanın daha iyi bir parametre olabileceğini göstermektedir. Yüzey alanının yanı sıra, konsantrasyon yerine partikül sayısının kullanılmasına anahtar parametre olarak işaret edilmiştir.

Ultra ince partiküllerin, ince partiküllerin ve hatta aynı maddenin nanopartiküllerinin laboratuar ortamında karşılaştırılması uygun olsa da, insanlardan kaynaklardan ultra ince partiküllerin (pişirme, yanma, odun sobası gibi) ve nanopartiküllerin toksisitesi arasında genel analojilerin yapılıp yapılamayacağı tartışmalıdır. Çünkü, ultra ince tpartiküllerin kimyasal bileşimi ve yapısı, genellikle belirli homojen partiküllerden oluşan nanopartiküllere kıyasla çok heterojendir.

Boyut, nanopartiküllerin tartışma ve endişe konusu haline gelmesinin genel sebebidir.

Nanopartiküllerin canlı sistemlerle etkileşimi de karakteristik boyutlarından etkilenir. Birkaç nm büyüklüğündeki nanopartiküller, biyomoleküllerin içinde, daha büyük parçacıklar için mümkün olmayan seviyelere kadar ulaşabilir. Solunan nanopartiküllerin kana ulaştığı ve karaciğer, kalp veya kan hücreleri gibi diğer hedef bölgelere de ulaşabileceği belirtilir. Nanopartiküller membranlar boyunca translokasyon yapabilir. İnsanlar için solunum en sık kullanılan yoldur ve bu nedenle solunan havadaki nanopartiküllerin agregasyon süreci göz önünde bulundurulmalıdır.

Nanopartikül toksisitesinin mekanizmalarını anlamak ve sınıflandırmak için farklı boyutlarda nanopartiküllerin varlığına, şekline, yüzeyine ve toplu kimyasal bileşimine ve söz konusu olan nanopartiküllerin zamansal kaderine karşı bilgiye, translokasyon ve degradasyon süreçlerine ihtiyaç vardır.

Nanopartiküllerin boyutu ve onları tayin edebilecek metrolojik metotların yetersizliği, hem insan vücudunda hem de çevrelerindeki kaderleriyle ilgili tanımlama ve iyileştirme yönünden büyük bir potansiyel problemdir.

Boyut, nanopartiküller proteinlere bağlanır, form ve aktivitesini değiştirerek vücuttaki bir veya daha fazla spesifik reaksiyonda inhibisyona veya değişikliğe yol açarsa, spesifik toksik tepkiye neden olabilir. Nanopartiküllerin küçük boyutları, hücreler tarafından daha kolay alınabilir ve daha büyük muadillerine göre organizmalara daha hızlı götürülür ve dağıtılır.

Çözünürlük ve Kalıcılık

Aktif fonksiyonelleşme ve nanopartiküllerin biyomoleküler yapılarla olası etkileşimi göz önüne alındığında, partikülat maddenin doz ve doz hızını, vücutta ve ekosistemde yayılma kabiliyetini, sayı konsantrasyonunun azalmasını ve tek partiküllerin aşınmasını dikkate almak önemlidir.

Nanopartiküllerin çoğu önemli derecelerde çözünürlüğe sahiptir. Bu malzemelerin canlı sistemlerle etkileşimi, bulk kimyasal maddelerle olan etkileşime oldukça yakındır. Biyolojik olarak parçalanabilen partiküllerin bileşimi ve bozunma ürünlerinin biyolojik etkilerinfarklıdır; öte yandan, çok düşük çözünürlüğe veya bozunurluğa sahip olan malzemeler, biyolojik sistemler içinde birikebilir ve uzun süreler boyunca orada kalmaya devam edebilir. Nanopartiküllerin biyolojik etkileşimleri bağlamında ele alınacak en önemli konu, çok az çözünürlüğü olan ya da hiç olmayan, ya da birikimin gözlemlendiği yerde bozunmayan partiküllerle ile ilgilidir. Nanopartiküllerin ve biyolojik sistemlerin etkileşimi hakkında birçok bilinmeyen detaylar vardır.