Hampetrol Üretimi (crude oil production)


1. PETROL KAYNAKLARI VE SINIFLANDIRILMASI

Petrol mühendisleri yeni kuyular açılırken sondaj masraflarını, bunların diğer yeni veya mevcut rezervuarlarla bağlantılarını incelerler. Bir kuyudan başlangıçta üretilen günlük petrol miktarı, zamanla kuyu basıncının azalması, kuyuya su birikmesi ve diğer faktörler nedeniyle azalır.

2000 yılında Society of Petroleum Engineers (SPE), World Petroleum Congress (WPC), and American Association of Petroleum Geologists (AAPG) arasında kabul edilen (ve gelecekte yeni geliştirilecek bilgilerle revize edilmeye açık olan) hampetrol kaynaklarının tanımları Tablo-1’de şematik olarak gösterilmiştir.


Tablo-1: Hampetrol Kaynaklarının ve Rezervlerin 
Sınıflandırma Sistemi



(EK-4. HAMPETROL KAYNAKLARININ VE 
REZERVLERİN SINIFLANDIRMA SİSTEMİ)

Hampetrol (veya hidrokarbon birikintileri) kaynaklarının veya rezervlerin miktarlarıyla ilgili yapılan teknik ve ekonomik hesaplamalar her zaman tahminidir ve belli bir belirsizlik söz konusudur; dolayısıyla tanımlar yapılırken belirsizlik derecesi belirtilmelidir.

Belirsizlik dereceleri, artan belirsizliğe veya azalan kesinliğe göre muhafazakar tahmin, gerçekçi tahmin ve iyimser tahmin sırasını izler.

Kaynakların tanımlanmasında tahminler aşağıdaki kalıplarla ifade edilir:

·         Muhafazakar (conservative) tahmin; düşük dereceli tahmindir
·         Gerçekçi (realistic) tahmin; iyi dereceli tahmin
·         İyimser (optimistic) tahmin, yüksek dereceli tahmindir

Rezervlerin tanımlanmasında ise tahminler aşağıdaki şekilde yapılmaktadır:

·         Muhafazakar tahmin ‘İspatlanmış (Proved)’: Gerçek üretim miktarı, en az %90 (veya daha fazla) olasılıkla tahmin edilen ispatlanmış rezervlere uygundur
·         Gerçekçi tahmin ‘İspatlanmış + Olası (Proved + Probable)’: Gerçek üretim miktarı, en az %50 (veya daha fazla) olasılıkla, tahmin edilen ispatlanmış + olası rezervlere uygundur
·         İyimser tahmin ‘İspatlanmış + Olası + Mümkün (Proved + Probable + Possible)’: Gerçek üretim miktarı, en az %10 (veya daha fazla) olasılıkla, tahmin edilen ispatlanmış + olası + mümkün rezervlere uygundur

Rezervler, bilinen akümülasyonlardan kazanılabileceği düşünülen hampetrolün (doğal gaz, petrol ve benzeri maddelerin) tahminin yapıldığı tarihte kalan tahmini miktarlarıdır.

Rezerv miktarları çalışmalarında temel kriterler; sondaj, jeolojik, jeofizik ve mühendislik analizleri ve verileri, uygulanan belirleme teknolojileri ve makul ekonomik koşullardır.


2. PETROL ARAMA

Yeraltı özelliklerinin incelenmesi bilim ve sanatın özenle biraraya getirilmesini gerektirir. Örneğin, yapısal jeoloji, yer altındaki oluşumlarla ilgili bilgilere yeryüzünden toplanan verileri değerlendirerek ulaşır. Jeologlar bu bilgileri, yeraltındaki kayaçları inceleyerek veya arazi buna uygun değilse uydular ve radarlardan alınan resimleri inceleyerek elde ederler. Petrol araştırmada arama yapılan bölge ve alanlara göre uygulanan çok çeşitli temel ve yardımcı metotlar vardır; bunlardan bazıları veya tümü kullanılarak sağlıklı bilgilere ulaşılması sağlanır.

Örneğin, uzaktan kumanda metotları (uydu aracılığıyla alınan görüntülerin analizleri, havadan alınmış jeofizik ve havacılık fotoğraflarının analizleri), yüzey jeolojik haritaları, yüzey jeokimyasal incelemeler (toprak, kayaç parçaları veya drenaj sistemler), yüzey jeofiziksel incelemeler, elektrokimyasal incelemeler, keşif ve hedef sondajları, örnek alma ve inceleme, v.s.,  gibi. Farklı kaynaklardan toplanan pek çok “ham veri” araştırmacılar tarafından bir model içinde düzenlenir, değerlendirir ve sonuçlandırır.

1. Jeolojik Araştırmalar

Jeolojik çalışmalar jeoloji harita alımı, stratigrafi kesitlerinin ölçülmesi, yapısal ve tektonik araştırmalar, fasiyes araştırmaları, porozite ve permeabilite tayini, organik jeokimya, yeraltı haritalarının yapılması gibi saha ve laboratuar araştırmalarını içerir.

Çalışmalara yer yüzeyinin yüzey yapısının incelenmesi ve jeolojik yönden petrol depozitlerinin bulunma olasılığı olan alanların saptanmasıyla başlanır. Bunun için çok çeşitli sahalarda çalışılır; örneğin, yer altı kayaçlarından ve diğer oluşumlardan, su, gaz ve petrol kuyularından örnekler alınır, akışkanların özellikler, kayaçların porozite ve geçirgenlik dereceleri incelenir. Toplanan veriler diğer araştırma dallarının bilgileriyle de desteklenerek belirlenen alanın yüzey ve yüzey altı özelliklerinin içeren haritası çıkarılır ve ekstrapolasyon teknikleri kullanılarak en yüksek olası rezerv bölgeleri belirlenir. Jeolojik değerlendirmeler aşağıdaki gibi şematize edilebilir.



2. Jeofiziksel Araştırmalar

Jeofizik çalışmaları arama, sondaj ve saha geliştirme araştırmalarını içeren çeşitli araştırmaları kapsar; örneğin, gravitasyonal, magnetik ve sismik incelemeler gibi. Toplanan tüm veriler birarada değerlendirilerek sonuçlandırılır.



a. Gravimetreler

Yeryüzünün gravitasyonal alanlarındaki çok zayıf ve anlaşılması güç değişiklikler de yeraltındaki yapılarla ilgili bilgiler verir. Bu değişiklikleri ölçmek için jeofizikçiler gravitemetre denilen hassas enstrümanlarla havadan keşifler yaparlar. Yer yüzeyinin gravitesi hemen hemen sabit olasına rağmen yüzeye yakın yüksek yoğunluklu kayaçların bulunduğu alanlarda biraz artar. Bu nedenle gravitasyonal kuvvet, antiklinal oluşumların üstlerine gelen yerlerde yükselirken, tuz domu oluşumların bulunduğu alanlarda ise düşer. 

Farklı yer altı oluşumları ve kayaç tipleri, yeryüzünü saran gravitasyonal alan üzerinde küçük fakat farklı etkiler yapar. Gravitasyonal kuvvet ölçümünde kullanılan standart metot gravite nedeniyle oluşan ivmenin ölçülmesidir. İvme, yere düşen bir maddenin birim zamandaki hızıdır (ivme=hız/zaman). Yeryüzünün farklı yerlerinde ivme değerlerinin değişik olmasının nedenleri arasında ölçümün yapıldığı yerin enlemi, yüksekliği, topoğrafik ve jeolojik özellikleri sayılabilir.

İvme ölçümü gravimetre denilen cihazlarla yapılır (Şekil-1.a). Cihazda bir yaya bağlı olan bir kütle vardır; gravitenin artması veya eksilmesi durumunda kütle, dolayısıyla yay aşağı veya yukarı doğru hareket eder, yayın aldığı yol çok hassas bir skalada okunur; verilerde gerekli düzeltmeler yapılır.

b. Magnetometreler

Yer altı oluşumlarının magnetik özellikleri ölçülerek çeşitli jeolojik ve jeofizik bilgiler toplanır; kayaların mıknatıslanma özelliklerindeki farklılıklardan kaya türleri saptanır. Magnetik alan şiddeti, magnetometre denilen ve arz küresindeki çok küçük magnetik alan değişikliklerini ölçebilen hassas cihazlarla ölçülür (Şekil-1.b). Bir bölgede magnetik alan şiddetindeki farklılıklar yerin magnetik alanındaki değişimlerle o bölgedeki kayaların hacim ve magnetik geçirgenliklerinin bir sonucudur. Magnetometrik verilerin değerlendirilmesiyle yeraltındaki kayaç oluşumları ve tektonik tabakaların hareketleriyle, petrol, doğal gaz ve diğer değerli minerallerin yerleri saptanabilmektedir.

Magnetik araştırmalar karadan, gemiden veya uçakla yapılabilir. Önceleri oldukça büyük ve taşınması zor olan bu cihazlar belirli küçük alanlarda kullanılabilmekteydi.

           

Şekil-1: (a) Basit bir gravimetre, (b) basit bir )magnetometre

1981 yılından bu yana magnetometre teknolojisiyle donatılmış uydular aracılığıyla ölçümler bir kıtayı kapsayacak kadar geniş alanlarda yapılabilmektedir.

Magnetik araştırmalar petrol aramalarının ilk aşamalarında gerçekleştirilir; Havza temelinin topografyasını belirlemede, fayları belirlemede, magmatik veya metamorfik kayaların çökel kayalardan ayrılmasında, volkanik kayaları, dayk ve enjeksiyonları, lav akıntılarını belirlemede kullanılır. Ölçülen magnetik alan şiddeti bileşeni değerlerine göre gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra bu değerler bir harita üzerine konarak münhanili bir harita yapılır. Magnetik alanın yatay ve çoğunlukla da düşey bileşeni ölçülür.

c. Sismografik Metotlar

Sismik metotlar petrol araştırmada kullanılan jeofizik metotlardan en fazla kullanılanıdır; çünkü, yer altı tabakaları geometrisini en doğru şekilde tanımlar. Tek dezavantajı diğer yöntemlere göre daha pahalı bir inceleme yöntemi olmasıdır. Sismolojik inceleme yer altına gönderilen şok dalgaların çeşitli kayaç tabakaları (antiklinal, fay, v.s.) tarafından geri yansıtılmasına dayanır.

Sismik metot doğal ya da suni olarak yaratılan titreşimlerin kayalar içerisinden geçerken uğradıkları değişimlerin incelenmesi esasına dayanır. Şok dalgalar yaratılması için çeşitli yöntemler kullanılır, örneğin, karada vibratörlü bir araçla zeminde darbeler yaparak, veya küçük miktarlarda patlayıcı patlatarak, denizde sıkıştırılmış hava tabancalarıyla, veya gemiden denize patlayıcı maddeler atarak.yaratılır (Şekil-2).

Şok dalgalar yüzey altında yol alır ve çeşitli kayaç tabakaları tarafından yansıtılarak geri döndürülür. Kayaçların tipi ve yoğunluklarına bağlı olarak yansımaların yol alma hızları değişik olur. Şok dalgaların yansımaları çok hassas mikrofonlarla ölçülür; bunlar su üstünde hidrofonlar ve karada sismometrelerdir. Geri yansıyan dalgalar jeofonlarda toplanır ve bilgisayarlarla değerlendirilir. Yer bilimciler verilerden yer altı kayaçlarının üç-boyutlu modellerini çıkarırlar.

Sismik metotlar kayaç tabakalarının sismik hızlarını ölçer; yatay ve düşey yönlerde yapılan ölçümlerden tabakaların litoloji ve geometrileri saptanır.

Bir sismik dalga, bir şok dalga (elastik dalga) veya yeraltında yol alan vibrasyon gibi düşünülebilir. Dalganın yol alma hızı (veya hızı) kayacın yoğunluğuna bağlıdır. Oluşan elastik dalgalar iki tiptir; P dalgalar (primer veya “compressional” dalgalar) ve S dalgalar (shear dalgalar). (Şekil-3).


Şekil-2: (a). Bir Sismometre. (b). Bir vibratör aracından üretilen ses dalgaları ve sismik dalgalar (Institute of Petroleum



Şekil-3: P dalgalarının (A) ve S dalgalarının (B) geçişi.

Sismik refleksiyon, petrol birikiminin (antiklinaller, tuz domları, reefler ve faylar gibi) izlenebileceği çizelgelerin veya haritaların hazırlanmasında kullanılır. Farklı kayaçlar şok dalgaları farklı hızlarda geçirdiklerinden ortalama hız kayaç bileşimi hakkında önemli bilgiler verir. Örnek olarak değişik bölgelerden toplanan veriler (alt ve üst değerler olarak) Tablo-2‘da gösterilmiştir.
Sismik metotların iki temel türü vardır; sismik yansıma (refleksiyon) ve sismik kırılmadır (refraksiyon). Sismik refleksiyon metodunda, yer altı oluşumlarından (veya yapıların) yansıyan sismik dalgalar veya pulsların yol alma zamanı ölçümleri kullanılır; elde edilen bilgiler arasında malzemenin yoğunluğu ve yansıma yüzeyine olan derinliği bilgileri de bulunur.

Tablo-2: Bazı Farklı Litolojik Örneklerde 
Sismik Dalga Hızları

Kayaç tipi
Hız, km/s
Kayaç tipi
Hız, km/s
Granit
5.0-5.1
Kumtaşı
4.0-4.3
Bazalt
5.5-5.7
Shale
2.1-3.3
Kireçtaşı
5.9-6.0



Sismik refraksiyon esas olarak sismik hızın saptanmasında kullanılır; sismik dalgaların yol alma süresinden şok merkezine olan mesafe ve tabakanın yoğunluğu hesaplanır (Şekil-4).

Sismik Yansıma (Refleksiyon)

Yansıma Kanununa göre, bir yüzeye çarpana ışının normalle yaptığı gelme açısı yansıma açısına eşittir. Yöntem, sismik dalgaların ulaşma (varış) zamanının analizine dayanır; algılayıcının (sensör) hassas olarak ölçtüğü dalganın ulaşma zamanından hiperbolik eşitlikle (Şekil-5) dalga hızı hesaplanır. Dalga hızı kayacın yoğunluğuyla ilişkili olduğundan elde edilen verilerden Kayaç Ünitesi !’in litolojik özellikleri saptanır.


Şekil-4: P ve S dalgaların hareketleri



Şekil-5: Bir sismik dalganın refleksiyonu

Sismik Kırılma (Refraksiyon)

Sismik refraksiyon metodunda kullanılan cihazlar ve şok dalga kaynakları sismik yansıma yönteminde kullanılanlarla aynıdır. Burada ölçülen şok dalgaların, yer altı oluşumlarından (veya yapılardan) geçerken uğradıkları kırılmadır (Şekil-6). Kırılma, Snell Kanunuyla tanımlanır; hız, gelme açısı ve yansıma açısı arasındaki bağıntıdan hesaplanır. Bu yöntemle elde dilen sonuçlar refleksiyon metoduna kıyasla daha az hassastır, fakat hız verileri, dolayısıyla litolojik bulgular daha güvenilirdir.


Şekil-6: Sismik dalgaların refleksiyon ve refraksiyonunun kıyaslanması

3. Yüzey Jeokimyasal Metotlar

Jeolojik keşifler, genellikle jeolojik ve jeofizik datalarla entegre edilerek en güvenilir bulgular elde edilir; bunlara yüzey ve yüzey altı keşif metotlarının katkısı oldukça azdır. Tüm yüzey jeokimyasal metotlar, derinlerde oluşan ve kapanlarda tutulan hidrokarbonların, değişik fakat algılanabilir miktarlardaki sızıntılarının saptanmasına dayanır. Jeokimyasal keşif teknikleri doğrudan veya dolaylı yollardan yapılabilir.

Doğrudan tekniklerde yüzeye yakın yerlerdeki ve sığ sulardaki çökeltiler, toprak ve su çeşitleri analizlenir, hidrokarbon bileşikleri içerip içermedikleri incelenir. Dolaylı jeokimyasal keşif yöntemlerinde ise toprak, çökeltiler ve bitkilerde hidrokarbon sızıntıları nedeniyle olabilecek farklılaşmalar saptanır. Petrol sızıntılarının belirtileri çeşitli şekillerde olabilir:

·         Çökeltiler, toprak, su ve hatta atmosferde anormal seviyelerde hidrokarbon konsantrasyonu
·         Mikrobiyolojik anormallikler ve parafin kirliliği
·         Anormal seviyelerde helyum ve radon gibi hidrokarbon olmayan gazlar
·         Kalsit, pirit, uranyum, elementel sülfür ve bazı magnetik demir oksitler ve sülfürler oluşumu gibi mineralojik değişiklikler
·         Kil mineralinin değişmesi
·         Radyasyon anormallikleri
·         Jeotermal ve hidrolojik anormallikler
·         Jeobotanik anormallikler
·         Kırmızı yatakların renginin solması
·         Toprak ve sedimentlerin akustik, elektrik ve magnetik özelliklerinde değişiklikler

Bakteri ve diğer mikroplar göç eden hidrokarbonların oksitlenmesinde önemli rol oynarlar. Petrol sızıntılarının doğrudan veya dolaylı olarak ortaya çıkışını mikrobik maddelerin aktiviteleri sağlar; bunlar, hidrokarbonlarla etkileşerek yüzey yakınında bir oksitlenme-indirgenme bölgesi (zon) oluşmasına ve gelişmesine yol açar. Bu oluşumlar hidrokarbonlar etkisiyle kimyasal ve mineralojik değişimlerin gerçekleşmesine yol açan temel kaynaklarıdır.


Şekil-7: Microseepage Model


Yüzey (ve yüzeye yakın) elemanlarında hidrokarbon sızıntısıyla meydana gelen değişim veya başkalaşım mekanizmaları çok karmaşık olduğundan pekçok etkinin incelenmesini sağlayabilecek değişik jeokimyasal keşif teknikleri geliştirilmiştir.

Bunlardan bazıları yüzeyden alınan örneklerde hidrokarbon analizlerine bazıları sızıntı-ilişkili mikrobiyal aktivite ölçümlerine ve bazıları da sızıntıların neden olduğu ikincil etkilerin incelenmesine dayanır. Şekil-7‘deki model, hidrokarbon sızıntını ve toprak ve çökeltilerde hidrokarbon-dolayı etkileri gösteren genel bir modeldir.


4. Diğer Metotlar

a. Uzaktan Algılama Yöntemleri

Petrol aramada bilhassa başlangıç aşamasında kullanılan ve son derece ucuz ve verimli bir yöntem olan uzaktan algılama yöntemleri, yeryüzünden birkaç metre yükseklikten başlayarak üst atmosfer yüksekliğine kadar yapılabilir. Petrol aramacılığında görsel, radar ve multispektral yöntemler kullanılmaktadır.

·         Görsel Metot: Belli hatlar boyunca ve belli bir yükseklikten uçan özel donanımlı bir uçakla çalışma alanının hava fotoğrafları çekilir. Bunlar üç boyutlu bir görüntü oluşturacak şekilde aşmalı olarak çekildikleri için stereoskoplarla incelenir ve yorumlanarak çalışılan bölgenin jeoloji haritası oluşturulur

·         Radar Metodu: Uçak veya bir uydudan yeryüzüne mikrodalga radyasyonları gönderilip bunların yansımalarının resmedilmesi esasına dayanır. Bu yöntemde bulut, sis vb. gibi atmosfer olayları resim kalitesine etki etmez, gece ve gündüz kullanılabilir. Radar görüntülerinin sıhhat ve detayı çekimi yapan uçağın altına yerleştirilen antenin özelliklerine bağlı olarak değişmektedir

·         Multispektral Metod: Bu yöntemde yeryüzündeki termal radyasyon hassas aletlerle ve bilgisayar yardımı ile sayısal olarak kaydedilir. Değerler diğer yöntemlerdeki gibi optik olarak kaydedilmediği için bilgisayarlar yardımı ile işlenerek çeşitli şekillerde değerlendirilebilir

b. Keşif Kuyuları

Jeolojik ve jeofizik ipuçları önemlidir ve ümit vericidir, ancak bir hampetrol veya gaz bölgesinin varlığının kesin olarak saptanması için bir keşif sondajı yapılması gerekir. Açılan delikten kayaç ve akışkan örnekleri alınır, uygun ölçme aletleri sarkıtılarak kayaç tipleri ve bulunan sıvı ile ilgili gerekli data toplanır. Keşif kuyusu açılması pahalı ve zaman harcayan bir işlemdir; bu nedenle, diğer araştırma verilerinin bir alanda petrol olasılığının yüksek olduğunu göstermesi halinde uygulanır. Keşif kuyularında Logging yapılarak yüzey altı oluşumları hakkında temiz ve detaylı bilgiler edinilir (Bak. Kuyu Logları).

c. Koku İzlemesi

Gözlem ve ses incelemelerinden dışında bir de koku izlemesi yapılır; bu amaçla geliştirilmiş olan ve “burun (sniffer; koklayıcı) denilen bir yüksek teknoloji ürünü yüzey altındaki birikintilerden sızan eser miktarlardaki gaz hidrokarbonları algılar.


3. SONDAJ

Yeraltında tutulan hampetrolün en büyük kısmı pompalanarak çıkarılmaktadır. Kuyu basıncının yeterli düzeyde tutulması için, aşağıdaki kısımlarda görüleceği gibi, çeşitli yöntemler uygulanır. Borular ve valflerden hazırlanan bir sistemle kuyu başlarındaki akış kontrol altında tutulur.

Dünya petrolünün yaklaşık üçte biri deniz kuyularından sağlanır; North Sea, Persian Gulf ve Gulf of Mexico gibi. Deniz kuyularının açılmasında çok yüksek sabit platformlar kullanılır. Yarı-suya batık yapılar veya gemilerden de deniz kuyuları sondajı yapılabilir. Kuyunun başlangıcı, su yüzeyi ile okyanus tabanı arasındaki yaklaşık bir mil veya daha fazla olan mesafeden sonradır. Sondaj hızı 30-60 feet/saattir. Açılan en derin kuyu yedi mil dolayındadır.

1. Sondaj Tipleri

Eski dönemlerde petrol sızıntılardan elde edilir, sığ petrol için maden ocakları gibi ocaklar açılırdı. 19. Yüzyılın sonuna kadar kablolu sondaj aletleri kullanıldı; bunlar darbeli sondajların bir türüdür ve kablo ucuna bağlanan bir delici ucun belli bir ivme ile kuyuya düşürülmesi esasına dayanır. Günümüzde petrol arama ve işletmede rotary sondaj sistemleri kullanılmaktadır. Bunlar kara ve deniz  petrol alanları için farklı sistemler halinde dizayn edilmişlerdir.

Çok bilinen ve uygulanmakta olan sondaj tipleri, konvensiyonal dikey sondaj ve yönlü veya eğimli (slant, horizontal) sondajdır.

Ayrıca, Microhole Drilling, Advanced Cuttings Transport Facility, Gas Liquids Cylindrical Cyclone, Fiber Optics, Coiled-Tubing gibi çeşitli sondaj tipleri üzerinde çalışılmaktadır. Bunlardan bazıları uygulamaya alınmış, bazıları ise henüz araştırma ve geliştirme aşamasındadır.

a. Konvensiyonal (Dikey) Sondaj

Konvensiyonal kuyular, yüzeyden rezervuara (pay zone) kadar dikey sondajla açılır. Bu yöntemler geleneksel olmakla beraber hala en çok uygulanan sondaj tipleridir. Bunlar arasında döner darbeli sondaj (basit ve ucuz, ekipmanın taşınabilir olması gibi avantajlara sahip eski bir sondaj yöntemidir; pnömatik veya hidrolik olarak çalışan bir hammer kuvveti döner sondaj ucuna iletir), darbeli sondaj (oldukça hızlı ve ucuzdur, 100 metre dolayındaki derinlikler için çok elverişli bir sondaj yöntemidir), döner sondaj sayılabilir.
Döner (rotary) sondaj, bazı kayaçların yapısal elastiklikleri veya diğer özel fiziksel karakterleri nedeniyle darbeli ekipmanlarla delinemediği, dolayısıyla gerekli örneklerin de alınamadığı koşullarda tercih edilen bir sondaj yöntemidir.


Şekil-8: Bir sondaj donanımı (rig) ve yönlü ve dikey sondaj şeması

20. Yüzyılın ortalarından buyana petrol kuyularının açılmasında döner (rotary) sondaj) tercih edilen bir sondaj yöntemi oldu. Rotary sondaj, bir borunun ucuna takılan bir matkabın boru ile birlikte çevrilmesi esasına dayanır. Boru içerisinden kuyuya sondaj çamuru denilen özel bir sıvı verilerek, kırıntıların yüzeye getirilmesi, matkabın soğutulması ve kuyu basıncının kontrol edilmesi sağlanır.

Kuyu büyük matkapla delinmeye başlanır, belli bir derinliğe gelinince kasa indirilerek bununla kuyu cidarı arası çimentolanır. Daha küçük bir matkapla kuyu delinmeye devam edilir. Rezervuardan zaman zaman karot denilen örnekler alınır.

b. Yönlü (directional) (veya Eğimli) Sondaj

Bu tip sondaja, bazen eğimli (slant) sondaj da denir; bir petrol keşif kuyusu ve üretim kuyusu açılırken, özellikle denizde açılan kuyularda, dikey konumdan saptırılan sondaj tipidir. Bu tip sondajlar dikey olarak ulaşılamayan yataklara uygulanır. Örneğin, sığ göller, koruma alanları, demir yolları veya sondaj donanımının kurulamayacağı herhangi bir alanın altındaki rezervuarlara ulaşmak uygulanan bir yöntemdir. Ayrıca uzun ve ince rezervuarlar için de tercih edilir; bunlara dikey sondajla ulaşım verimli olmaz (Şekil-8).

Eğimli sondaj, genellikle dikeyle 30-450 lik kadar bir açıyla yapılır. Örneğin, bir gölün altında bulunan bir rezervuardan, karadan yapılan eğimli sondajla petrol çıkarmak mümkündür. Böyle bir petrol alanında tek bir blokta çok sayıda (4, 6, hatta 8) eğimli kuyu açılabilir.

Yönlü sondaj olarak çalışan, çeşitli sondaj teknolojileri geliştirilmiştir; örneğin, yatay (horizontal) sondaj, çok-hedefli (multi-target) kuyu sondajı, yardımcı (relief) kuyu sondajı, çok katmanlı (multilateral) kuyu sondajları gibi.

Yatay (Horizontal) Sondaj: 25 yıl kadar önce “döner matkabın keşfinden beri endüstrideki en büyük değişikliği sağlayan” yöntem olarak lanse edilen yatay sondaj, son 5 yıl içinde petrol endüstrisinde hızla gelişti. Dikey sondajdan daha pahalı olan bu teknikle, verimliğin çok yüksek olması nedeniyle, yılda 3000-4000 kuyu açılmaktadır.

Yatay sondajda bir petrol ve gaz kuyusundaki dikey şafta ilaveten, başka türlü ulaşılamayan alanlara doğru bir veya daha fazla yatay şaftlar da yerleştirilir. Teknik özellikle denizdeki sondajlarda önemlidir; buralarda bir platform pek çok yatay şafta servis verebilir, verim artar.

Yatay kuyular üç sınıfa ayrılır; kısa (dikey kuyudan 20-40 feet mesafede), orta (dikey kuyudan 300-700 feet mesafede) veya uzun (dikey kuyudan 1000-4500 feet mesafede) çaplı kuyulardır. Büyük çaplı olanlar denizlerde açılan kuyulardır.

Eğimli sondaj yöntemlerinin uygulanması gereken özel alanların (sığ göller, koruma alanları, demir yolları veya sondaj donanımının kurulamayacağı yerler) altındaki yataklardan, bu alanlara herhangi bir hasar vermeden kolaylıkla ulaşılır

Geleneksel doğrudan (dikey) sondaj ile modern yatay sondaj arasındaki temel farklılıklar aşağıdaki gibi özetlenebilir.

·         Yatay sondaj tekniğiyle, dikey sondajla ulaşılamayan ve değersiz kabul edilerek yararlanılamayan petrol damarlarına girilerek elde edilen petrol verimini artırılır. Bir kuyudan geleneksel yöntemlerle sürdürülebilen üretim ömrü, yatay sondajla %50 daha fazla olabilmektedir

·         Doğrudan sondajda eğiminin dikey halden yatay konuma geçirilmesi ancak 2000 feet kadar mesafeden sonra gerçekleşebilir; oysa yatay sondajda sadece birkaç feetlik mesafede dikeyle 90 derecelik bir açı sağlanabilir

·         Yatay sondajın maliyeti,  geleneksel metotlara kıyasla %40-200 daha fazladır, ancak üretimde elde edilen artış bu maliyet artışını karşılar

·         Tek bir sondaj platformundan 20 veya daha fazla yatay veya eğimli kuyu açılabilir


2. Hazırlık Aşaması

a. Site Seçimi ve Hazırlanması

Keşif alanlarının pek çoğu için site seçimindeki birincil faktör dış dünyaya ulaşım ve boru hatlarına yakınlıktır; özellikle elverişsiz hava koşullarında siteye ulaşımdaki zorlukların petrol ve gaz satışını olumsuz yönde etkilemesi doğaldır.

Sondaj işlemine başlamadan önce seçilen sitede yapılması gereken temel işler vardır; sondajın yapılacağı saha temizlenir, su sağlanır, çevreyi koruyucu önlemler alınır, gerekli yollar ve binalar yapılır. Sonra, çeşitli yaşama üniteleri ve nakliye araçlarıyla temel ve yardımcı ekipman getirilir, hazırlanmış olar yerleşim planına uygun biçimde gerekli donanımların montajı yapılır.

b. Sondaj Donanımı (Drill Rig)

Kara ve deniz (offshore; kıyı-ötesi) sondajların pek çoğunda rotary (döner) sondaj tekniği kullanılır. Tipik bir döner sondaj donanımı (rig) aşağıdaki kısımları içerir.

Sondaj Kulesi; sondaj süresince tüm sistemleri tutan uzun bir yapıdır.

Borular dizisi.

Matkap; sondaj borusunun en alt kısmına bağlanmış delici bir uçtur. Sondaj borusu matkabı yüzey üzerindeki ekipmana bağlar, içinden kuyu tabanına kadar inen sondaj çamuru pompalanır. Sondaj borusu çoğu sistemlerde döner tabladaki döner hareketi matkaba iletir.

Sirkülasyon Sistemi: Sondaj çamurunu basınçla kelly, döner platform ve sondaj borularına pompalayan, pompa, borular ve hortumlar, çamur dönüş hattı, çalkalama ve eleme malzemeleri, taşıyıcı ve toplayıcı, çamur karıştırma silosu gibi kısımlardan oluşur. Sondaj çamuru (veya sirkülasyon akışkanı) karmaşık yapılı bir kimyasal karışımdır (çamur veya hava) ve sondaj önemli bir parçasıdır; sondaj süresince izlenir ve özellikleri (viskozite, yoğunluk, vs., ) kontrol altında tutulur. Sondaj çamurunun işlevleri, matkabı soğutur ve yağlar, sondaj sırasında parçalanan kaya kırıntılarını toplayarak yüzeye taşır, formasyon basıncına bir karşı basınç uygulayarak kuyuya zamanından önce akışkan (petrol ve gaz) akışının engeller ve henüz kasalanmamış kuyunun çökmesini önler.


Şekil-9: Sondaj çamuru sirkülasyon sistemi

Döndürme ekipmanı: Bu sistemde sondaj borusunu tutan ve döndüren büyük bir kol, dönme hareketini döner platforma ve sondaj borusuna ileten 4-6 kenarlı çelik bir malzeme (kelly), döner platform, sondaj borusu, kayaç delme işlemini yapan ve çeşitli şekiller alabilen elmas veya tungsten karbürden sondaj ucu (matkap) bulunur.

3. Sondaj İşlemi

Sondaj donanımı kurulduktan sonra işleme bir başlangıç deliği açılarak başlanır ve buradan, hampetrol kapanının bulunduğu varsayılan seviyenin üzerinde bir derinliğe kadar bir yüzey deliği açılır; bu işlem beş aşamada tamamlanır:

·         Deliğe delme ucu (matkap), halka (collar) ve delme borusu konulur
·         Kelly ve döner platform bağlanarak delme başlatılır
·         Sondaj ilerlerken boru ve matkabın dışından sondaj çamuru sirküle edilir ve delikten çıkan kayaç parçaları yüzdürülerek dışarı atılır
·         Delik derinleştikçe sondaj borularına yeni bağlantı parçaları eklenir
·         Önceden saptanan derinliğe ulaşıldığında (bu, birkaç yüz feetten 2000 feete kadar olabilir) sondaj borusu, halka ve matkap çıkarılır

Bu aşamada açılan deliğin kasalama ve betonlanmasına başlanır. Kasa, sondaj boşluğu içine yerleştirilerek kuyunun çökmesini önleyen ve sondaj çamurunun sirkülasyonunu sağlayan, kuyular arasında akışkan transferini engelleyen büyük çaplı çelik veya beton bir borudur. İşlem, bu amaçla kullanılan kasalama veya muhafaza borusunun (casing-pipe) deliğe merkezi bir şekilde yerleştirilip, delikle boru arasında kalan boşluğa hazırlanan çimento çamurunun pompalanarak doldurulmasıdır. Sonra çimentonun sertleşmesi beklenir ve sertlik, düzgünlük ve sızdırmazlık gibi gerekli testler yapılır.

Sodaja bu şekilde kademe kademe devam edilir; delme, kasalama, betonlama sonra tekrar delme. Sondaj çamuruyla dışarı atılan kayaç parçalarında, rezervuar kayaçlarının petrol kumları görüldüğünde son derinliğe ulaşılmıştır. Bu noktada sondaj cihazı çıkarılır ve buluntular üzerinde incelemeler yapılır.

Modern kuyular açılırken sürekli bir işlem uygulanmaz; log ve diğer testler için, ve ayrıca kasalama ve çimentolama işlemleri için sondaj belirli aşamalarda durdurulur.

c. Kuyu Tamamlama

Bir kuyunun ticari miktarlarda petrol veya faz içerdiği saptandıktan sonra sondaj donanımı kaldırılır, açılan kuyu boşluğuna, derinliğe göre, uzun bir üretim kasa borusu sarkıtılarak tamamlama işlemine başlanır. Bu aşamada gerekli kuyu incelemeleri ve testler yapılır (kuyu logları, karot örnekler, drillstem testi gibi). Kuyu tamamlama işlemleri genellikle aşağıdaki safhalardan oluşur.

·         Üretim kasa borusunun dışına çimento basılarak kayaç duvarı ve boru arasındaki boşluk doldurularak sızdırmazlık sağlanır

·         Boru içine üretim derinliğine kadar, içinde patlayıcı madde olan bir delgi tüfeği (perforating gun) sarkıtılır ve patlatılarak kasada delikler açılır; böylece kayaçtaki petrolün kuyu boşluğuna akması sağlanır

·         Bazan kuyuya petrol akışını artırmak için kayacın geçirgenliğini artırıcı işlemler yapılır; en çok uygulananlar asit enjeksiyonu ve kırma (fracture) işlemleridir. Rezervuar kayacı kireç taşıysa, kuyuya ve deliklerin dışına asit pompalanır; asit, kireç taşındaki kanalları çözerek petrolün kuyuya akmasını sağlar Rezervuar kayacı kum taşı ise, kum, ceviz kabukları ve aluminyum pelletler içeren özel bir akışkan hazırlanır, kuyuya ve deliklerin dışına pompalanır. Akışkanın basıncıyla kum taşlarında küçük kırıklar  oluşur ve petrol kuyuya akmaya başlar; akışkandaki kum, ceviz kabukları ve aluminyum pelletler oluşturulan kırıkların açık kalmasını sağlar

·         Kuyuya petrol akmaya başladığında sondaj ekipmanı çıkarılır ve kuyudan petrol ve gazın çıkarılmasında kullanılacak olan kuyuya kadar uzanan küçük-çaplı üretim borusu yerleştirilir. Borunun dışına, kuyu seviyesine kadar, paker (bir sızdırmazlık aleti, bir ayarlayıcı ve akışkanlar için bir giriş yolu olan düzenek) salınarak tüpün sızdırmazlığı sağlanır (Şekil-10)

·         Son olarak üretim tüpünün üstüne Noel ağacı (Christmas tree) denilen çok-valfli bir sistem takılır ve kasanın üzerine betonlanır. Petrol ve gaz üretiminde Noel ağacı, kuyunun üstüne yerleştirilmiş bir seri borular, bağlantı parçaları, pompalar ve valflerden oluşan ve kuyudan çıkan petrol ve gazın akışını kontrol altında tutmak için kullanılan bir pompalama sistemidir. Bazı gaz kuyuları, yer altından yüksek basınçla kendiliğinden yüzeye çıktığından üretim için ayrıca bir pompalama sistemine gerek olmaz. Bu gibi hallerde Noel ağacı, kuyudan gazın alınmasında gerekli kontroller için kullanılır


Şekil-10: Tamamlanmış bir petrol kuyusu

d. Kuyu İnceleme ve Formasyon Değerlendirme

Açılan bir kuyuda petrol çıkarsa ve kuyuda yeterli basınç varsa petrol kendiliğinden yüzeye çıkar. Bu durumda kuyuya muhafaza borusu döşenir, kuyu ağzına bir vana bağlanarak çıkan petrol tanklara alınır. Kuyudaki rezervuar basıncı yeterli değilse kuyuya pompa (at başı sistemi) takılarak petrol çekilir.

e. Kuyu Logları, Drill Stem Test ve Karot (Core) Örnekler

Kuyu Logları

Loglar, yeraltı oluşumları hakkında bilgi toplamak amacıyla sondaj boşluğu içinde yapılan bir dizi ölçümlerin sonuçlarıdır. Loglar, uzun bir levha üzerindeki birkaç eğriden oluşur; bunlar, petrol, gaz ve suyun bulunduğu yerlerle ilgili bilgilerin elde edilmesinde kullanılan, kuyu boşluğu veya çevre oluşumları özelliklerini tanımlar. Kuyu incelemelerinde, çeşitli loglardan yararlanılır.

Kuyunun dibine sarkıtılan ölçme aletleri (elektrik ve gaz sensörleri, v.s.,), yukarı doğru çekilirken dipten başlayarak yüzeye kadarki yol boyunca istenen değerleri ölçer, kaydeder ve yukarıdaki elemanlarca datanın izlenmesine olanak verir. Kuyu logları çeşitlidir; bazıları bir kuyudaki kayaçların tanımlanmasında kullanılır, bazıları kuyudan çıkarılan petrol ve gazın sıcaklıklarını ve akış hızlarını ölçer, üretim kasasını çevre kayaçlara bağlayan çimentonun kalitesini saptar.

Örneğin, “Akış bölgesi log analizinde (kayaç tipi)”, sondaj işleminin belirli aşamalarında kuyu deliğine bir loglama seti indirilerek kayaç ve akışkanın çeşitli özellikleri ölçülür (Şekil-11). Buradan elde edilen veriler, kayaç örnekleri ve akışkanın analiz sonuçlarıyla kalibre edilerek kayaçların tipi ve akışkanın karakterini teşhiste kullanılır. Kayaçların çevresindeki kalıntılarının tanımlanmasıyla bir rezervuar veya seal kayacın kalitesi ile rezervuar kayacın porozite ve geçirgenliğini saptanabilir. Akışkanla ilgili ölçümler de yatakta hidrokarbonların varlığı veya yokluğuyla ilgili bilgiler verir.

Loglar çeşitli şekillerde gruplandırılabilir; aşağıda bazı log tanımları ve işlevleri verilmiştir.


Şekil-11: Akış bölgesi log analizi (kayaç tipi)

Elektrik Logları

Doğal Potansiyel (Spontaneous Potential): En eski loglardan biridir. Kuyu içerisinde sonda yukarıya doğru çekilirken sonda içerisindeki elektrot ile yeryüzüne yerleştirilmiş elektrot arasındaki doğal elektrik akımı kaydedilir. Kuyu içerisini doldurmuş olan sondaj çamuru geçirgen madde görevi yapar; .akım sondaj çamuru ile formasyon suyu arasındaki tuzluluk farkına dayanır. Na+ ve Cl- iyonları daha konsantre sıvıdan daha seyreltik sıvıya doğru akar ve böylece bir elektrik akımına neden olur. Formasyonun permeabilitesi ile ilgili olan bu elektrik potansiyeli mili volt cinsinden ölçülür.

Direnç (Rezistivite) Logu: Formasyonların elektrik akımına karşı göstermiş oldukları görünür direnci ölçme esasına dayanan bir logdur. Direnci etkileyen faktörler, formasyon direnci, direnci ölçülen birimlerin alt ve üstündeki birimlerin dirençleri, formasyon kalınlığı, çamurun direnci, kuyu çapı, çamur istila zonunun direnci. Formasyonların elektrik dirençlerini ölçmek için 3 ana yol vardır:

·         Normal log: Bu yöntemde kuyu dibine sarkıtılan sonda ile yüzey elektrotları arasında bir elektrik potansiyeli ve bir akım oluşturulur. Sonda üzerinde genellikle bir çift elektrod vardır. Sonda yukarıya çekilirken bunlar formasyon rezistivitesindeki değişimleri kaydeder

·         Yatay (Later) Log: Bu sistemde formasyon içerisine yatay olarak akım verilir. Böylece yanal olarak birimlerin içerisine daha fazla nüfuz sağlanarak daha doğru rezistivite değerleri ölçülür

·         İndüksiyon Logu: Bu sistem tatlı su çamurlarında veya petrollü çamur sisteminde kullanılır. Sonda üzerinde yüksek frekanslı alternatif (değişken) akım veren bir verici ve bir alıcı vardır. Alternatif akım manyetik bir alan oluşturur, bu da formasyon içerisinde halka şeklinde Fourcault akımlarına neden olur. Oluşan bu akım formasyonun rezistivitesine göre değişim gösterir ve alıcı tarafından kaydedilir. Bu yöntemde formasyon ile sonda arasında bir iletkene yani çamura ihtiyaç yoktur

Radyoaktivite Logları

Gamma Işını Logu

Kayaların radyoaktiviteleri arasındaki farklardan yararlanarak hazırlanan bir logdur. Gamma logları kayalardaki radyoaktif maddelerin bozunması sonucu açığa çıkan gamma ışınlarını API derecesi cinsinden ölçer. Kayalardaki en yaygın radyoaktif element potasyumdur. Bu mineral en bol olarak illitler içerisinde, daha az miktarda da feldspat, mika ve glokoni içerisinde bulunur. Zirkon, monazit ve çeşitli fosfat mineralleri de radyoaktiviteye sahiptir. Organik maddeler bünyelerinde uranyum ve toryum biriktirirler. Bu nedenle petrol anakayaları, petrollü şeyller, sapropeller ve algli kömürler radyoaktiftir. Gamma logu kuyu çapından etkilenen bir log olduğu için kuyu çapını ölçen kaliper logu ile birlikte kullanılır. Gamma logunun kullanıldığı alanlar arasında kasalanmış kuyular, litolojik ayırım, rezervuarların shale (şeyl) veya kil oranlarının belirlenmesi, kuyu korelasyonu sayılabilir.

Nötron Logu

Bu log alımı esnasında formasyon radyoaktif bir kaynak tarafından nötron bombardımanına tutulur. Bu bombardıman sonucunda içerisindeki hidrojen miktarına bağlı olarak kayadan gama ışınları çıkar ve bunlar sonda üzerindeki bir alıcı vasıtası ile kaydedilir.

Hidrojen, formasyon içerisindeki minerallerde bulunmamasına karşılık bütün formasyon sıvılarında (petrol, gaz, su) mevcuttur. Bu nedenle nötron bombardımanına kayanın vereceği tepki doğrudan kayanın gözenekliliği ile ilgilidir.

Nötron logu da kuyu çapından etkilendiği için kaliper logu ile birlikte değerlendirilir.

Yoğunluk Logu

Gamma ışınlarının formasyon içerisine gönderilip geri dönen miktarın ölçülmesi esasına dayanan bir radyoaktivite logudur. Gamma-gamma aleti yardımı ile ölçülür. Gamma ışınlarının geri dönme miktarı formasyon içerisindeki atomların elektron yoğunluğu ile, bu da formasyonun asıl yoğunluğu ile ilgilidir. Formasyon içerisinde gaz bulunması yoğunluğu düşürür, yüksek porozite değeri verir.

Sonik (Akustik) Log

Formasyonun akustik hızının ölçülmesi esasına dayanan bir logdur. Sismik dalga hızını derinlerde tayine yarar. Kuyu içerisine sarkıtılan aletin bir ucundan bir ses dalgası gönderilerek diğer ucundan dönüş zamanı ölçülür. Bu zaman kayanın gözenek miktarı ile denetlenir. Mikrosaniye/foot cinsinden ölçülen sesin transit zamanından bir formül yardımı ile kayanın porozitesi hesaplanır. Sonik log muhafazasız kuyularda kullanılabilir.

Porozite Logları Kombinasyonu

Formasyonun porozitesini belirlemeyi amaçlayan elektrik, radyoaktivite ve akustik loglar formasyon porozitesinin yanısıra litoloji, kil ve gaz içeriğinden etkilenirler. Bu nedenle tek başlarına kullanılmaktan çok birarada kullanıldıklarında daha doğru sonuçlar verirler. Örneğin gaz zonlarında nötron logu çok düşük porozite değerleri verirken yoğunluk logu çok yüksek porozite değeri vermektedir. Bu farklı porozite değerleri birlikte değerlendirilerek bir avantaja dönüştürülebilir.

Dipmetre (Eğim) Logu

Kuyu içerisine sarkıtılan ‘dipmetre sondası’ denilen bir aletle kuyuda kesilen birimlerin eğimleri ölçülür. Bu alet esas itibariyle bir çok kollu bir rezistivite logudur ve içerisinde aletin yönünü tayin eden bir pusula mevcuttur.

Bugün, kuyu içine indirilen kameralarla kasanın içi videoya kaydedilebilmekte, kasa içine akan akışkanın özellikleri saptanabilmektedir. Logging aletleri arasında çap, mekanik özellikler, sıcaklık. tuzluluk, perforasyon derinliği, izci, enjeksiyon, indüksiyon,ve çamur logları sayılabilir. Bunlar dışında yüzey direnci, elektriksel direnç, tesirle polarizasyon gibi bazı metotlar da vardır.

Sondaj-Gövde (Drill-Stem Test, DST) testi

Tahmin edilen rezervuar kayacına ulaşıldığında deliğe özel bir düzenek sarkıtılarak basınç ölçmeleri yapılır ve belirli aralıklarla akışkan örnekleri alınır. Böylece kuyudaki akışkan ve akışkanın akış hızıyla ilgili verilere ulaşılır. Sondaj gövdesi, işlemde kullanılan tüm parçalardan oluşur; kelly, sondaj borusu, bağlantı malzemeleri, gibi. DST test sistemi, yer üstünden kumanda edilebilen valflar ve çıkış boruları ile basınç-kaydedicilerden oluşur (Şekil-12).

Karot (Core) Örnekler

Kayaçtan örnekler (karot) alınıp jeolojik analizler yapılarak rezervuar kayacı özelliklerini taşıyıp taşımadığı incelenir; porozitesi, geçirgenliği, litolojisi, akışkan içeriği, dip (dalma) açısı ve jeolojik yaşı saptanır (Şekil-13). Karotlar, sondaj ile alınan ortalama 10 cm çapında silindirik numunelerdir. Karot numunesi karot tomografisi cihazıyla ve/veya taramalı elektron mikroskopla incelenerek yapısı ve petrolün içeren kılcal kanallar izlenir; gözenek olarak adlandırılan bu kılcal kanallar kristal taneciklerin arasında bulunur ve ortalama 1-10 mikron boyutundadır. 


Şekil-12: Kuyu boşluğu drill stem (oluşum akışkanı petrol, gaz, su için test elemanları)

Şekil-13: Yağ lekeli ve deformasyon yapılı karot örnekleri

 


Şekil-14: Bir petrol kuyusu pompası


4. PETROLÜN ÇIKARILMASI

Tamamlama donanımı çıkarıldıktan sonra kuyunun başına bir pompa yerleştirilir. Pompa sistemindeki elektrik motoru bir dişli kutusunu çalıştırır ve bir kol vasıtasıyla perdahlanmış-çubuk aşağı yukarı hareket eder. Çubuk, bir emme-çubuğuna, bu da bir pompaya bağlıdır. Sistemin pompaya verdiği kuvvetle yaratılan emmeyle petrol kuyudan dışarı çekilir (Şekil-14).

Petrol çıkarma yöntemleri, birinci (primer) ve ikinci (sekonder) veya EOR (enhanced oil recovery) üretim teknikleri olarak iki sınıfta toplanabilir. Ayrıca bu iki sınıfa girmeyen bazı diğer üretim türlerinden de bahsedilebilir.

1. Üretim Teknikleri
Bir kuyudan yapılan üretim genellikle üç grup altında toplanır; birincil üretim, ikincil üretim ve üçüncül üretim.

·         Birincil üretimde kuyudaki petrolün örneğin, %A kadarı elde edilir
·         İkincil üretimde kuyudaki petrolün %B’sinin daha elde edilebilir
·         Üçüncül üretim teknikleriyle aynı kuyudan %C kadar daha petrol elde edilmesi sağlanabilir

Sonuç olarak aynı kuyudan yapılan toplam üretim % (A+B+C) dir. İkincil ve üçüncül üretim teknikleri ‘artırılmış petrol’ anlamına gelen ‘Enhanced Oil Recovery; EOR’ olarak tanımlanır.

a. Birinci Üretim

Birincil yöntemde petrol, kuyu açıldıktan sonra rezervuardaki doğal koşullardan yararlanılarak çıkarılır; bunlar, petrol içindeki çözünmüş gazların neden olduğu gaz iticiliği, rezervuarda bir gaz kep bulunması halinde oluşan gaz şapkası iticiliği  veya su tabakası tarafından yapılan su iticiliğidir.

Çözünmüş Gaz İticiliği: Bu mekanizma başlangıçta herhangi bir gaz şapkasının olmadığı rezervuarlarda gözlenir. Üretim başlayınca basınç düşer ve bunun sonucu olarak başlangıçta petrol içerisinde çözünmüş olarak tutulan gazlar hemen kabarcıklar haline dönüşmeye başlar. Kabarcıklar büyüdükçe meydana gelen basınç petrolü açılan sondaj deliğinden dışarı yüzeye iter. Üretim ilerledikçe veya zaman geçtikçe rezervuarın tepesinde bir gaz şapkası oluşur.



Şekil-15: Çözünmüş gaz iticiliği; a. Üretimden önce petrol zonu, b. Üretim sırasında gaz şapkası oluşumu ve gaz-petrol zonu

Gaz Şapkası (Kep) İticiliği: Bir petrol rezervuarında sıvı petrol tabakasının üzerinde bir gaz tabaka (doğal gaz), yani bir “gaz şapkası” varsa petrol ve gaz ayrı ayrı zonlarda bulunurlar. Üretim yapıldıkça basınç düşeceğinden gaz genleşir ve be genleşmeyle oluşan enerji petrolü sondaj borusundan dışarı ittirir. Ayrıca petrol içinde çözünmüş olan gaz bileşikler de petrol fazını terk ederek gaz bölgesine geçerler. Dolayısıyla üstteki gaz şapkası büyür ve genişler, petrol-gaz dokanağında bir gazlaşma geçiş zonu oluşturulur. Hızlı üretim yapılırsa bu sistemde aşağı doğru bir gaz konileşmesi gelişebilir. Bu tür petrol sahalarında üretilebilirlik faktörü % 20-50 dir (Şekil-16).

Su İticiliği: Bazı rezervuarlarda su tabakası petrol tabakasına basınç yapar durumdadır. Sondaj kuyusu açıldığında su tabakaları, rezervuar kayaçlarının gözeneklerindeki petrolün basınçla dışarı atarak gözeneklerde onun yerini alır. Petrol üretildikçe su boşalan yeri doldurur ve sürekli olarak petrolün akışını sağlar. ancak bazen su petrol ile girişim yapar veya konileşerek petrol gelişinin durmasına neden olur. Girişimin nedeni rezervuardaki permeabilite düzensizliği, konileşmenin nedeni ise hızlı üretimdir. Su gücü ile üretim yapılan kuyularda maksimum üretilebilen petrol % 75’lere kadar çıkabilir (Şekil-17).


Şekil-16: Gaz fraksiyonların petrolden ayrılarak (gazlaşma zonu) oluşan gaz-petrol dokunağının kuyu yakınındaki görünümü



Şekil-17: Su gücü ile üretim mekanizması; A. Petrol üretilmeden önce rezervuardaki suyun durumu; B. Üretim sırasında rezervuardaki suyun azalan petrolün yerini alması;  C. Rezervuarda geçirgenliğin değişmesiyle düzensiz su işgali; D. Hızlı üretim nedeniyle suyun konikleşmesi


b. İkinci Üretim Metotlar (Enhanced Oil Recovery; EOR

Birinci üretim teknikleriyle bir yataktaki petrolün en fazla %75 i kazanılabilir, kalan kısmın da alınabilmesi için çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Kalan petrol rezervuarın ulaşılamayan bölgelerindedir ve/veya gözeneklerde kapiler basınç etkisiyle yerleşmişlerdir. Daha fazla petrol verimi için bazı ek metotlar, EOR ‘Enhanced Oil Recovery’ teknikleri veya birinci üretim tekniklerinin yerini alabilecek ikinci üretim teknikleri geliştirilmiştir. Ek metotlar maliyeti artıran unsurlar olmasına karşın rezervuardan alınan petrol miktarını artırması bakımından yaygın olarak kullanılan yöntemlerdir ve bu metotlarla genellikle orijinal petrolün yaklaşık olarak %33 kadarı kazanılabilmektedir. EOR teknikleri özellikle eski kuyulardan petrol üretiminde başarıyla kullanılmaktadır; bunlara ‘ikincil üretim kuyuları’ da denilmektedir.

Üretim sırasında azalan rezervuar enerjisini artırmayı amaçlayan EOR teknikleri arasında suyla yüzdürme, buharla yüzdürme, alevle yüzdürme gaz, injeksiyonu, v.s., gibi çeşitli yöntemler vardır. Günümüzde en çok uygulanan EOR yöntemleri su enjeksiyonu ve buhar enjeksiyonudur.

Su İnjeksiyonu

Keşfi tamamlanmış bir petrol alanında rezervuarın özelliklerine göre farklı mesafelerde kuyular açılır; almaşık kuyulara (alternate wells) su pompalandığında tüm rezervuarın basıncı sabit kalır veya biraz yükselir, dolayısıyla kuyulardan alınan petrol üretim hızı artar. Ayrıca su, fiziksel olarak petrolü yukarı doğru iteceğinden petrol üretim verimi de artar (~%30). Kil miktarı çok az ve düzenliliği çok yüksek olan bazı rezervuarlarda suyla yüzdürme yöntemiyle rezervuardaki petrolün %60’dan fazlasının elde edilmesi mümkündür.

Buhar İnjeksiyonu

Bazı hallerde petrol çok ağırdır ve yeterli derecede akışkan değildir. Bu durumlarda rezervuara ikinci bir sondaj yapılarak buradan basınçla buhar injekte edilir; buhar ısısını yağa transfer ederek yağın viskozitesi düşürür, dolayısıyla akışkanlığını artırır. Böylece akışkan hale gelen ağır petrol fraksiyonları az bir basınç uygulanmasıyla kuyudan yükselir (Şekil-18.a).

Şekil-18: Çift sondajlı bir kuyu; (a) buharla yüzdürme, (b) Karbon dioksitle yüzdürme, (c)Kimyasal yüzdürme

Alevle Yüzdürme

Alevle yüzdürme tekniğinde rezervuara hava injekte edilerek petrolün bir kısmı tutuşturulur. Alev, hava enjeksiyon kuyusundan üretim kuyusuna doğru ilerlerken, önünde bulunan petrolü ısıtır ve akışkanlığını artırır.

Gaz Enjeksiyonu

Bu yöntemde, rezervuardaki by-pass bölgeler içinde gazla kanallar açılarak buralarda bulunan petrolün akıtılması sağlanır. Bu iş için ekonomik oluşuna göre CO2, N2, flue (yakıt) gaz ve doğal gaz kullanılabilirse de en çok uygulaması olan gaz CO2’dir. Bu teknikte rezervuara CO2 injekte edilir. Petrolle karıştırılan gaz, petrolü rezervuarın gözeneklerinde tutan kuvvetleri zayıflatarak su gibi bir akışkanla kolayca üretim kuyusuna akmasını sağlar (Şekil-18 b).

c. Diğer Üretim Teknikleri

Rezervuarlardaki petrolden daha ekonomik ve daha verimli azami ürün alınabilmesi için yapılan araştırmalar devam etmektedir. Geliştirilen yeni teknolojiler arasında, yukarıda anlatılan yöntemlerden başka, kimyasal yöntemler, mikrobiyal prosesler, Novel metotlar, bilgisayar simülasyonları sayılabilir. Günümüzde de sürdürülen çeşitli projelerle ulaşılamayan petrol ve gaz rezervlerine giriş teknikleri üzerindeki çalışmalara devam edilmektedir.

Kimyasal metotlar alkali-sörfaktan-polimerler (ASP) üzerine odaklanmıştır. Bu yöntemlerden biri, rezervuara misel-polimerler enjeksiyonuna dayanır; bu maddeler suyla hampetrol arasındaki yüzey gerilimi düşürerek petrolün serbest kalmasını, dolayısıyla kazanımını sağlar. Bu yöntem rezervuardan alınabilen petrole ilave bir %28 lik artış kazandırır. Kimyasal metotların ancak ekonomik yönü henüz avantajlı değildir (Şekil-18 c).

Asitlendirme, asitle çözünebilir yapıda olan bir oluşuma asit injeksiyonu işlemidir; örneğin, karbonat kayaçları gibi. Bu işlemle mevcut boşluklar genişleyerek oluşumun geçirgenliği artar. Şekil-19‘de asitlendirmeden önce (A) ve asitlendirmeden sonra (B) oluşumdaki kanalların durumu görülmektedir. Meydana gelen kırıklardan üretim alanındaki petrol kanallara girer.

Mikrobiyal prosesler, mikropların hidrokarbonları fermente etmeleri ve yan ürün olarak petrol oluşumunu artırmayı amaçlar. Proseste, rezervuar kayacındaki dar ve küçük kanallar tıkanarak petrolün geniş gözenekli alanlara yönlendirilmesi sağlanır. Mikropların çoğalması ve performanslarına yardımcı olmak için rezervuara şekerler, fosfatlar veya nitratlar gibi yiyecekler injekte edilir. Mikropların ürettiği sörfaktanlar ve karbon dioksit petrolün yer değiştirmesine yardımcı olur. Mikrobiyal proseslerde fazla enerji harcanmaz ve hampetrolün fiyatı diğer yöntemlerde olduğu karar etkilenmez.

Şekil-19: Asitlendirmeden önce (a),  ve sonra (b) oluşumdaki kanalların durumu

Yeni metotlar rezervuar kayacının elektrikle ısıtılması, mikrodalgalarla ısıtılması ve sismik dalga stimulasyonudur (tahrik). Bilgisayarla rezervuarın simülasyonu (benzeri) yapılarak ne tür proseslerin uygulanabileceği belirlenir. Geliştirilen donanım ve programlarla çok hızlı veri toplamak mümkündür.

2. Saha Prosesleri

Kuyudan çıkarılan hampetrol, gaz ürünler, çeşitli sıvı fraksiyonlar ve su içeren bir karışımdır. Bu karışıma, petrol sondaj sahası içinde bazı ayırma işlemleri uygulanarak hampetrol, gaz ve rezervuarda doğal olarak bulunan zararlı bazı kirlilikler (H2S gibi) ayrılır. Bu prosesler dehidrasyon (su giderme), sweetening (H2S) uzaklaştırma ve stabilizasyon (çözünmüş hafif gaz bileşenlerinin ayrılması) işlemleridir. Elde edilen gaz ve petrol (veya hampetrol de denir) depolanır, boru hattıyla veya tankerlerle taşınarak rafinerilere gönderilir.

Dünya petrol rezervlerinin çoğu pazar yerinden çok uzaktadır. Petrolün çıkarıldığı alanlardan rafinerilere taşınması en ekonomik olarak deniz ve demiryolu tankerleri ve boru hatlarıyla yapılır.

(EK-5. PETROL DAĞITIM ZİNCİRİ)

(EK-6: DOĞAL YAPIYI GELİŞTİRME)

(EK-7. RAFİNERİDEN BİZE)

(EK-8. SAĞLIK VE GÜVENLİK)